Erteleme Hastalığından Kurtulmak

user
avatar
1644 Puanlar 0 Takipçiler
Babayigit

Görüş Profil
4 gün önce Paylaşıldı Kişisel Gelişim

1830 yazında hepinizin tanıdığını düşündüğüm dünyaca ünlü Fransız yazar Victor Hugo, bir çeşit erteleme hastalığının pençesindeymiş. Herkes gibi. Yayımcısıyla bir yıl içerisinde “Notre Dame’ın Kamburu” kitabını yazmak üzere anlaşmış.

Anlaşmış anlaşmasına fakat Hugo bu bir yılı, başka projelerle, misafirlerini ağırlamakla, sürekli yazmayı erteleyip durmakla geçirmiş. Sonra yayımcısı almış karşısına Victor Hugo’yu ve ona demiş ki: “Bak birader sana ek altı ay daha veriyorum. Şubat 1831’e kadar bu kitabı bitirdin bitirdin, bitirmezsen…” Bir dakika ya! Bu başka hikayeydi galiba. Şöyle demiş de olabilir:

“Bonjour mösyö Victor, sizi buraya çağırma gayem kitabınızı niçin geciktirdiğinizi bir türlü anlayamamış olmamdır. Mamafih bu kitabı istediğimiz tarihe yetiştirmek muvaffakiyetini elde etmemiz mümkün değil. Size altı ay kadar daha mühlet vermeyi muvafık buldum. Şubat ayında bu kitabı ikmal ediniz ki neşredebilelim. Silvuple.”

Her neyse artık nasıl bir dil kullandıysa…


Victor Hugo bu anlaşma üzerine çareyi şöyle bir yöntem uygulamakta bulmuş. Tüm giysilerini koymuş bir giysi dolabına bir güzel kilitlemiş hepsini anahtarını da fırlatmış atmış. Sadece bir tane geniş bir şal bırakmış mahrem yerlerini kapatacak. Bu şekilde dışarı çıkmasını ve insanlarla görüşmesini imkânsız hale getirmiş ki odaklanıp yazabilsin. Yöntem işe yaramış olacak ki kitap gerçekten de planlanandan iki hafta önce yayımlanabilmiş.

Douglas Adams

Benzer başka bir hikâye de İngiliz bilim kurgu yazarı Douglas Adams ile ilgili. Adams da aynı dertten muzdaripmiş. Yazmaktan nefret edermiş. İşlerini hep ertelermiş. Ama yine de hayatı boyunca 9 kitap yazmayı başarmış. Ama nasıl biliyor musunuz? Kendisini bir odaya kilitleyip, editörlerini ve yayımcılarını gerçekten çalıştığından emin olmaları için kendisini izlemeye zorlayarak.


Harekete geç

Dünyaya iz bırakmış bu tür dâhiler bile hayatlarının amacı olan bu eserlerini yazarken ertelemeyi tercih ediyorsa ohoo o zaman biz sıradan insanlar neler yaparız değil mi? Erteleme hastası olmamız gayet normal.

Evet doğru, ertelemek herkes için gayet normal bir davranış biçimi. Peki bizim de bir şeyleri ertelemeden bitirebilmek, başarabilmek için bu yazarların kullandıkları gibi yöntemler mi kullanmamız gerekiyor? Kendimizi odaya kilitleyip bitirme tezimizi hazırlamak için günlerce, aylarca çıkmayalım mı? Ya da kıyafetlerimizi bir tenekeye doldurup yakalım mı? Çünkü dolabı kilitlemek bizi kurtarmaz, kırarız o kilidi.

Hayır, bunların hiçbirini yapmamıza gerek yok.

Yapmamız gereken sadece tek bir şey var. Çok basit bir şey. Belki diyeceksiniz ki bu muydu yani? Saçma gelecek size. Ama evet sadece bu.

Harekete geçmek!

İşte bu kadar basit. Basit dedim ama kolay demedim. Çünkü hepimizin sıkıntı yaşadığı nokta zaten burası. Peki nasıl harekete geçeceğiz?

Harekete geçmeni engelleyen üç madde

Harekete geçmemizi engelleyen 3 ana faktör var. Bunları ortadan kaldırarak.

1-Mükemmel zamanın gelmesini ya da mükemmel olmayı beklemeyi bırakarak.

2-Önümüzdeki işi bir bütün olarak düşünmek yerine onu parçalara bölerek.

3-Elde edilen bu parçaları haftalık ve günlük olarak planlayarak.

Bu 3 madde benim kendi hayatımda da yaşadığım problemlerden yola çıkarak ortaya koyduğum maddeler. Çeşitli kişisel gelişim kitaplarında ya da internet sitelerinde farklı teknikler bulabilirsiniz. Ya da bu dostunuzun fikirlerine de kulak verebilirsiniz. O zaman birincisi ile başlayalım.

1-Mükemmeli beklemeyi bırak

Motivasyon konuşmacısı ve yazar Zig Ziglar’ın çok sevdiğim bir sözü var. Diyor ki: “Başlamak için mükemmel olmak zorunda değilsin, ama mükemmel olmak için başlamak zorundasın.”

Gerçekten benim hayatımı değiştiren sözlerden biri. Hepimiz ister iş hayatımızda, ister okul hayatımızda, isterse de günlük yaşamımızla ilgili olsun bir işe başlamak için hep o mükemmel anın gelmesini bekleriz. Ama size kötü bir haberim var. O mükemmel an hiçbir zaman gelmeyecek.

Masayı topladıktan sonra değil, hemen oturun ve kitabınızı açın. Önümüzdeki pazartesi ya da yarın değil, şimdi koşmaya başlayın. “Daha mutlu bir yaşama…” videosunda daha mutlu olmak için öğrenmemiz gereken bir kelimeden bahsetmiştim size “Hayır” işte bu videoda da öğrenmemiz gereken kelime “Şimdi.”

10 saniye kuralı

Şimdi kelimesinin daha etkili olması açısından bir teknik önereceğim size. 10 saniye kuralı. Aklınıza yapmanız gereken bir iş geldiğinde içinizden 10’dan geriye doğru saymaya başlayın ve sıfıra gelmeden o iş neyse onun için harekete geçin. Sadece bir şey yapın. Göreceksiniz devamı gelecek.

Mesela ödevinizi mi hazırlamanız gerekiyor? Telefonunuzu elinizden bırakın ve masanın başına oturup kitabınızı açın, devamı gelecek. Zayıflamak için koşmanız mı lazım? İçinizde bir istek uyandığı anda harekete geçin. Mesela eşofmanlarınızı giymeye başlayın, devamı gelecek.

Bakın size Richard Wiseman’ın 59 saniye isimli kitabında geçen bir hikâyeyi anlatayım:

Bluma Zeigarnik

Zeigarnik Etkisi

1920’li yıllarda Sovyet psikolog Bluma Zeigarnik, bir kafede oturmuş hocası ve arkadaşlarıyla çay içiyormuş. Psikoloji eğitiminin doğası gereği garsonların ve müşterilerin nasıl davrandıklarını seyrederlerken tesadüfen bugün “Zeigarnik Etkisi” olarak bilinen ilginç bir olguyu fark etmişler.

Bir müşteri hesabı istediğinde, garsonlar sipariş edilmiş olan yiyecekleri kolaylıkla hatırlayabiliyormuş. Ancak müşteri parayı ödedikten bir iki dakika sonra sorduklarında, garsonlar siparişle ilgili bir şey hatırlamakta çok zorlanıyorlarmış.

Yani hesabın ödenmiş olması garsonun zihninde bir tür “bu hesap kapandı” hissi yaratarak siparişi hafızasından siliyor. Zeigarnik’e göre herhangi bir aktiviteye başlamak, zihnin bir tür ruhsal endişe yaşamasına neden oluyor.

Bu demek oluyor ki insan beyni bir görev üzerinde sadece birkaç dakika çalışmaya bir şekilde ikna edilirse, işin tamamlanması yönünde içsel bir dürtü duyuyor. “Sadece birkaç dakika” kuralı olarak bilinen bu kural erteleme hastalığını yenmenin son derece etkili bir yolu.

Bundan sonra bir işe başlamaya karar verdiğinizde 10 saniye içinde harekete geçin ve “birkaç dakika” kuralını hatırlayın. Motive olmayı beklemeden başlarsanız, motivasyon sonrasında gelecektir. Ama motive olmayı beklerseniz, çok beklersiniz. Çölde su bulmak istiyorsanız yürümeye başlamanız gerekiyor.

2-Hedefini parçalara böl

Kanadalı kişisel gelişim yazarı Brian Tracy, “Ye o kurbağayı!” isimli kitabının giriş bölümünde yapmamız gereken işleri çok güzel bir kurbağa imgesiyle anlatıyor. Tracy diyor ki: “Her sabah ilk iş olarak bir kurbağayı canlı canlı yutacak olsaydınız günün geri kalanını başınıza bundan daha kötü bir şey gelmeyeceğinin iç rahatlığıyla geçirirdiniz.”

Hepimizin bir kurbağası var. O bizim en büyük ve en önemli görevimiz. Onunla ilgili hemen bir şeyler yapmaya başlamazsak, onu savsaklayıp ertelememiz kaçınılmaz. Ama diğer yandan o kurbağa bizim hayatımız ve işimiz üzerinde en büyük değişimi yapacak olan şey. Öyleyse bizim kurbağayı yemeyi kolaylaştıracak bir yönteme ihtiyacımız var. Nedir o? Parçalara bölmek.

Hepimiz bir işi yapmak istediğimizde o işi gözümüzde o kadar büyütüyoruz ki bununla baş edebilmek için bir çeşit kaçış yolu arıyoruz. Böyle olduğunda da o kaçış yolunu bulmak hiç de zor olmuyor. Çünkü çevremizdeki bir sürü şey bize sürekli bir davette bulunuyor. Telefon, sosyal medya, abur cubur, dizi-film, dışarı çıkıp gezme dürtüsü… örnekleri çoğaltabilirsiniz.

İşte tam da bu yüzden önümüzdeki işi parçalara bölmemiz gerek. Örneğin ben bu videoyu hazırlamak için şöyle bir yol izledim. Elimde iki tane kitap vardı. Önce dedim ilk kitabı bitir ve önemli bulduğun noktaları işaretle. Bu kurbağamın ilk lokmasıydı. Sonra ikinci kitabı bitir ve önemli noktaları işaretle. İkinci lokma. Sonra dijital kaynakları araştır ve önemli gördüğün noktaları not al. Üçüncü lokma. Video metninin giriş kısmı için bir hikâye bul ve bunu kendi tarzında anlat. Dördüncü lokma. Metnin gelişme kısmını okuduğun kitaplardan ve dijital kaynaklardan çıkardığın notlarla beraber üç maddeye indirgeyerek açıkla. Beşinci lokma. Ve en nihayetinde sonuç kısmı için yine araştırmalarından faydalanarak videonun ana fikrini yansıtacak bir kapanış metni yaz. Altıncı lokma.

Eğer tüm bu anlattıklarımı parçalara bölmeseydim bu video için asla bir metin hazırlayamazdım. Çünkü nereden başlayacağımı bilmezsem; tüm bu bilgilerin, kitapların, internet sitelerinin, hikayelerin içinde kaybolurum. Bu aynı, en büyük kurbağayı bir bütün halinde ve canlı canlı yemeye benzerdi. Onun yerine kurbağayı parçalara böldüm ve öyle yedim.

Şimdi diyeceksiniz ki e hani videonun çekim aşaması, montajı, kurgusu, müziği, renderı, yüklemesi, kapak fotoğrafı nerede? Onlar da var tabii ki ve çok da fazla vakit alıyorlar. Ama benim en büyük kurbağam bunlar değil. Bunlar bir video hazırlamanın nispeten daha basit tarafı. Yani diğer küçük kurbağalar.

Bunların bir kısmını hiç bölmeden tek lokmada yiyebileceğim gibi, bazılarını gerek gördüğüm durumlarda yine bölüyorum. Mesela montaj ve kurgu aşaması da bazen çok uzayabiliyor ve sıkıcı bir hal alabiliyor. Böyle olduğunda da o kurbağayı da parçalara bölüyorum. Mesela 12 dakikalık bir video montajını üç parçaya bölüp kendime şöyle diyorum. “Her bir parçayı bitirdiğimde ara verip kendime küçük bir ödül vereceğim. Mesela kahve içmek gibi.”

3-Haftalık ve günlük plan yap

Pekiii şimdi… Erteleme hastalığından kurtulmak için mükemmel zamanı ve mükemmel benliğimizi beklemeyi bıraktık. Hedefimizi parçalara da böldük. Sırada ne var? Plan yapmak. Çok önemli.

Hepimiz bir çeşit öğrenilmiş çaresizlik sendromuna tutulmuş durumdayız. Yani şöyle bir düşünce, bilinç altımızda bizlerin beynini kemirip duruyor. “Bugüne kadar neyi başardım ki bundan sonra neyi başarayım?”

Bir de etrafımızdaki olumsuz birtakım insanlar bize: “Boş ver çok kafaya takma, ben zamanında çok denedim o işler öyle kolay değil falan diyorsa eyvaaahh” Hadi gel de başla o işe. Hadi gel de kendine yeni bir hedef koy.

Bir şeyi başarmanın ve zamanı doğru kullanmanın en etkili yolu o işi planlamak. Bunun gerçekten çok önemli olduğuna başlarda inanmıyordum ta ki deneyene kadar. Her günü önceden planlamak çok önemli, çünkü plan yapmak geleceği bugüne taşımak demek. Böylece gelecekle ilgili şimdiden bir şeyler yapmış olursunuz.

Araştırmalara göre planlamaya harcanan her bir dakika, uygulamada 10 dakika tasarruf sağlıyor. Yani bir gününüzü planlamak için harcayacağınız 10-12 dakika sizin 2 saatinizi heba olmaktan kurtarır.

Planlama yaparken bunu kafanızdan değil de yazılı bir şekilde yaparsanız eğer, hedeflerinizi somut hale getirmiş olursunuz böylece onları ertelememek konusundaki motivasyonunuz artar. Ayrıca hedeflerinize zaman sınırı koyun. Yani bitiş tarihini belirleyin. Bu da aynı şekilde sizi iten bir güç oluşturacak göreceksiniz.

Yapmanız gereken şey çok basit. Elinize bir kağıt alın ve onu sekiz parçaya bölün. En sola o hafta içerisinde yapmanız gereken aklınıza gelen ne varsa yazın. Sonra onları günlere dağıtın ve hangi gün hangi işi yapacağınızı öğleden önce ve öğleden sonra şeklinde yazın. Dakikası dakikasına plan yapmanız gerekmiyor. Sadece planınıza sadık kalmanız gerekeceğinden gerçekçi olmaya çalışın. Ve her bir işi bitirdiğinizde, yani kurbağanızın her bir parçasını yediğinizde kendinize küçük bir ödül koyun.


Sonuç:

Evet. Geldik sonuç kısmına. Bu konularla ilgili araştırma yapıp kendimi bu konuda değiştirmeye söz verirken bile anlattığım tekniklerin faydasını görmeye başladım arkadaşlar ve nihayetinde (biliyorsunuz ki Pazar günleri video yayınlıyorum) bu video (Perşembe) günü yayına girmiş oldu. Pazar günü bir video daha gelecek.

Size verebileceğim son birkaç tavsiye daha var. Eğer kendinize uzun vadeli birtakım hedefler koymak istiyorsanız bu hedeflerinizden arkadaşlarınıza ya da ailenize bahsedin. Ama bunu yaparken açık ve özgüvenli olun. Tereddüt etmeyin.

Çevrenizdekilere hedeflerinizden bahsettiğinizde o hedefleri gerçekleştirmek konusunda daha azimli olacaksınız. Çünkü artık onlara, mesela annenize, babanıza ya da eşinize karşı mahcup olmak istemeyeceksiniz.

Unutmayın 5 sene sonra olacağınız insan bugün vereceğiniz kararlara bağlı. O yüzden kendinize şu soruyu sorun: “Kendi hayatımın seyircisi mi olacağım? Yoksa dümenin başına geçip kontrolü ele mi alacağım?”

Geçmişinize takılıp kalmayın. Geçmiş geçmişte kaldı. İyisiyle kötüsüyle. “Hayat geriye bakarak anlaşılır ileriye bakarak yaşanır.” Demiş ünlü filozof Soren Kierkegaard.

Şimdi sizden bir söz vermenizi istiyorum. Hayal ettiğiniz hayatı yaşamak için harekete geçmenin zamanı geldi.



Bir şey yap.

Güzel olsun.

Çok mu zor?

O vakit güzel bir şey söyle.

Dilin mi dönmüyor?

Güzel bir şey gör.

Veya, güzel bir şey yaz.

Beceremez misin?

Öyleyse güzel bir şeye başla.

Ama hep güzel olsun.

Çünkü her insan ölecek yaşta.

Geç kalmayasın…

Şems-i Tebrizi


Kaynaklar ve İleri Okuma:

59 Saniye – Richard Wiseman

Ye O Kurbağayı! – Brian Tracy

https://www.huffpost.com/entry/the-akrasia-effect-why-we_b_10576458?utm_source=pocket&utm_medium=email&utm_campaign=pockethits

http://www.pariste.net/hayatinizi-kolaylastiracak-birkac-fransizca-kelime/

https://tr.wikipedia.org/wiki/Zeigarnik_etkisi

yorum Yap

* Video yerleştirebileceğiniz sitelerin listesi burada Sitelerin listesi

Yorumlar

Yorumlar ve yanıtlar henüz yayınlanmadı.