“Ben aslında kimim? Hissettiğim bu boşluk duygusu ne? Dünyayla kaynaşmaya çalışan ben miyim, kılıfım mı?”
Kişinin bütünlüğü üzerinden anlam bulan, çevreyle etkileşimimizde ortaya koyacağımız davranışı yönlendiren kişinin kendiliğidir. Kendiliğin iç yüzünü oldukça derinlemesine ele almış olan psik****ist Donald W. Winnicott, kendiliğin iki halinden bahseder: Gerçek kendilik ve sahte kendilik.
Gerçek kendilik kişinin arzularını, duygularını, özgün özelliklerini kapsayan; kişinin tüm bunların farkında olduğu ve hepsini bir bütün olarak kabul ederek yaşantının değişen durumlarına karşın işlevsel bir şekilde uyum sağlayabilmesine alan açan bir yapıdır. Öte yandan sahte kendilik, çevrenin onayı ve beğenisi üzerinden şekillenen bir yapıdır. Sahte kendilik, kişinin kendiyle temas kuramaması, kendine yabancılaşması ve dış odaklı bir kendiliğin gelişimini kapsamaktadır. Winnicott’ın deyimiyle sahte kendiliğin patolojik hali, “kalbe geçirilmiş bir kılıf” gibidir.
Winnicott sahte kendiliği 5 seviyede tanımlar: En ileri seviyede patolojik olarak kabul edilen olan sahte kendilik durumunda gerçek kendilik tamamen gizlenmiş haldedir, yani kişi çevresi ile ancak onların istekleri, beğenileri ve onaylarını almak amaçlı bir tutum ile ilişki kurar. Bu noktada kişi, gerçek kendiliği ile bir bağlantı halinde değildir. Orta seviyelere ilerledikçe sahte kendilik ile gerçek kendilik yer yer bir denge tutturmaya çalışırken, en sağlıklı seviyede artık sahte kendilik yalnızca kişinin sosyal ortamlarda nazik ve uygun bir üslup ile hareket etmesini sağlayacak işlevsel bir haldedir. Yani Winnicott’a göre aslında herkesin bir sahte kendiliği vardır; ancak bu sahte kendilik, gerçek kendilik ile uyumlu olduğu sürece sağlıklı kabul edilmektedir.
Gerçek ve Sahte Kendiliğin Gelişimi
İnsan yavrusu dünyaya geldiğinde bakım verenine tam bağımlı bir durumdadır. Potansiyelini geliştirebilmesi için ise anne tarafından kucaklayıcı bir çevre sunulmasına ihtiyaç duyar. Anne, bebeğin ihtiyaçlarını ne kadar hızlı ve eş duyumlu bir şekilde karşılar; bebeğin duygularını ve mimiklerini ne kadar aynalarsa bebeğin egosu o denli desteklenmiş olur. Bu sayede güven duygusu oluşur. Bir güven ortamı içinde olduğunu fark eden bebek ise rahatlıkla kendi içselliğini keşfetmeye ve bunu geliştirmeye açık olur, yani gerçek kendiliğin gelişimi başlar. Bebeğin ilk gelişim evrelerinde sürekli olarak onun ihtiyaçlarını karşılayan anne, bebeğin gelişimi ile birlikte onu gerçeklikle kademeli olarak yüzleştirmeye başlar. Kendini ve becerilerini keşfetmeye başlamış olan bebek, yavaş yavaş karşılaştığı uyum sağlaması gereken durumlarla birlikte gerçek kendiliğinin potansiyelini daha da kuvvetlendirir ve eşzamanlı olarak sağlıklı bir sahte kendilik de geliştirir. Böylece çevre ile uyum sağlaması gereken noktalarda artık gerçek kendiliğini askıya alarak sağlıklı olan sahte kendiliğini adapte etmeyi öğrenir. Öte yandan en başından itibaren ihtiyaçları hızla ve uygun biçimde karşılanmayan bebek, var oluşunu “tehlikede” olarak algılar ve güvensizlik duygusu yoğunlaşır. Kendini güvensiz ortamda algılayan bebek, gerçek kendiliğini keşfedemez ve geliştiremez. Bu durumda ise çevreden gelen tehditlere karşı, bütünlüğünü koruyabilmek için “kendi olmak” yerine “tepki vermeye” başlar. Böylelikle gerçek kendilik geri çekilir ve sahte kendilik patolojik anlamda ön plana geçer.
Sağlıksız Sahte Kendilik Nasıl Fark Edilir?
Sahte kendiliği ön planda olan kişiler yoğun bir “boşluk” hissi tarif ederler. Bu boşluk hissi kişinin hayattan ne istediğini, önceliklerini bilememesi; kendine yabancılaşmış olması ile tariflenir. Bir başka nokta ise kişinin özgünlüğünü keşfedememiş ve kendisine bakım veren kişilerle özdeşleşmiş yani “onlar gibi” olması durumudur. Öte yandan kendi arzularının farkında olmaksızın yalnızca çevreye uyum sağlamaya çalışıyor olmak da sağlıksız bir sahte kendiliğin sinyallerinden biri olarak düşünülebilir.
yorum Yap